Post by benettonsenetme on Oct 27, 2007 9:51:22 GMT -5
Ýki gün sonra cumhuriyetimizin seksen dördüncü yýldönümünü kutlayacaðýz, vereceðiz coþkuyu, ama Ýsmet Ýnönü’nün “daha cumhuriyetin kuruluþuyla birlikte düþünmeye baþladýk bu Kürtler ile ne yapacaðýz” sözü hiç aklýmýza gelmeyecek.
Elbette cumhuriyet tarihimizin, PKK terörü bunlarýn en azgýný ve en tehlikelisi olsa bile, bir “Kürt isyanlarý tarihi” olduðu da hatýrýmýza gelmeyecek.
Çünkü baðýrýp çaðýrmak kolaydýr, oturup düþünmek zordur.
Ýnönü’nün bu sözünü bir zamanlar Metin Toker Hasan Cemal’e aktarmýþ, ben de ondan öðrendim.
Atatürk’ün ve Ýnönü’nün, ilk günden beri düþünüp durduklarý bu meseleye “ayaklanma bastýrmaktan öte” bir çözüm bulamamýþ olduklarýný biliriz.
Bugün de durum deðiþmemiþtir. Seksen dört yýldýr, onlar baþkaldýrýyorlar, biz tepeliyoruz.
Kuklanýn ipini tutan, bundan çýkar saðlamaya bakan el deðiþiyor yalnýzca, 1926’da Ýngiltere, bugün Amerika.
Bu sefer bu iþ çok uzun sürdü ve bir türlü kesin sonuç alamadýk, onun sýkýntýsý içindeyiz. 1938 yýlýnda hemencecik bitirmiþtik. Yani, bitirdiðimizi sanmýþtýk da, ertelemiþtik.
Hasan Cemal, bu çözümsüzlüðü, meselenin seksen dört yýldýr “kapalý kapýlar ardýnda tutulmuþ” ve “askerin tekeline býrakýlmýþ olmasýna” baðlýyor.
Af buyurun ama, 1925 yýlýndan sonra memlekette sivil politikacý mý býrakýlmýþtý ki aðzýný açýp konuþacaktý bu konuda? 1945 yýlýndan sonra sivilin eli kolu ekonomiden baþka hangi alanda serbest býrakýldý ki politika oluþsun?
Acaba en baþýnda, 1923 yýlýnda bir federasyon kurulabilir, bunlara bazý haklar verilebilir miydi? Akla bu soru geliyor.
Hayýr. “Ulus-devlet” merkezî olmak zorundaydý. Ayrýca Kürt unsurunun, “federe” bir eyalet oluþturabilecek ne kadrolarý vardý, ne önderleri, ne eðitimi, ne de çapý...
Ya da, en baþýndan, Kürtler’in de Araplar gibi “gitmelerine” izin verecek, baþýmýza bu derdi almayacaktýk! Bu kamburu sýrtýmýza kendi elimizle vurmayacaktýk! Býrakacaktýk onlarý da çok kaþýnan ötekiler gibi Ýngiliz emperyalizminin eline, ne halleri varsa görsünler...
Acaba 16 Mart 1920 günü kapatýlýp daðýtýlan Osmanlý Meclis-i Mebusan’ý, Misak-ý Milli sýnýrlarýný çizerken gerçekçi davranmamýþ mýydý? Beþ hafta sonra toplanan ihtilalci Ankara Meclisi, bu misaký olduðu gibi kabul ederken acele mi etmiþti?
Gazeteci dediðin, savaþ tamtamý çalacaðýna, bu sorularý sormalý...
Bendeniz bu belanýn temellerinin 1908 yýlýnda atýldýðýný düþünürüm. Maçýn kýrýlma noktasý orasýdýr.
Devrim yapan Jöntürkler, asýl o zaman bir federasyona gidebilirlerdi... Çünkü ülkede olumlu, iyimser ve çok liberal bir hava esiyor, herkes imparatorluðun derlenip toplanacaðýna inanýyor, çok bilinen örnekle “imam, papaz ve haham kolkola geziyordu”...
Fakat Ýttihat ve Terakki tam anlamýyla iktidara da gelememiþti, 1913 baþýnda darbe yapana kadar... 1910 yýlýnda Ýtalya Libya’ya saldýrýnca, Ýttihat ve Terakki politikasý birdenbire deðiþti, hem ýrkçýlýða hem diktaya yöneldi. Dikta, zaten “mayasýnda” vardý. Liderleri de, daðýlan imparatorluðun yerine baþka bir imparatorluk kurmayý hayal edecek kadar uçuk bir maceraperestti.
Eh, 1908’de kurulamayan federasyon, 1923’te hiç kurulamazdý tabii.
Böylece, Ermeni ve Rum unsurlarýný ezdik, Yahudi unsurunu korkuttuk ve sindirdik, lakin Kürt unsuruyla baþa çýkmanýn diðerleri kadar kolay olmadýðýný da gördük.
Fakat, DTP milletvekilleri baþta olmak üzere, “ikinci cumhuriyetçiler” de dahil olmak üzere, bugün hiçkimse bir federasyon rüyasý da görmesin! Geçmiþ ola.
Kan ve gözyaþý daha da dökülecektir, sonunda her þey olacaðýna varacaktýr. Varýlan nokta da çok kötü bir nokta olacaktýr.
Diktanýn, baskýnýn, korkunun, kliþenin, sloganýn, cehaletin, tabularýn, devekuþluðunun bedeli ödenecektir. Ýttihatçýlar, politikalarýný deðiþtirmiþ deðiller. Deðiþtiremezler.
Osmanlý Ýmparatorluðu’nu nasýl batýrdýlarsa, korkarým Türkiye Cumhuriyeti’ni de batýracaklar.
Yazýk. Akýlcý ve gerçekçi olunacaktý, olunamadý, bugün hiç olunamaz. Herkes istese, basýn býrakmaz. Öptüm seni Ertuðrul.
www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=96398,10,2
Elbette cumhuriyet tarihimizin, PKK terörü bunlarýn en azgýný ve en tehlikelisi olsa bile, bir “Kürt isyanlarý tarihi” olduðu da hatýrýmýza gelmeyecek.
Çünkü baðýrýp çaðýrmak kolaydýr, oturup düþünmek zordur.
Ýnönü’nün bu sözünü bir zamanlar Metin Toker Hasan Cemal’e aktarmýþ, ben de ondan öðrendim.
Atatürk’ün ve Ýnönü’nün, ilk günden beri düþünüp durduklarý bu meseleye “ayaklanma bastýrmaktan öte” bir çözüm bulamamýþ olduklarýný biliriz.
Bugün de durum deðiþmemiþtir. Seksen dört yýldýr, onlar baþkaldýrýyorlar, biz tepeliyoruz.
Kuklanýn ipini tutan, bundan çýkar saðlamaya bakan el deðiþiyor yalnýzca, 1926’da Ýngiltere, bugün Amerika.
Bu sefer bu iþ çok uzun sürdü ve bir türlü kesin sonuç alamadýk, onun sýkýntýsý içindeyiz. 1938 yýlýnda hemencecik bitirmiþtik. Yani, bitirdiðimizi sanmýþtýk da, ertelemiþtik.
Hasan Cemal, bu çözümsüzlüðü, meselenin seksen dört yýldýr “kapalý kapýlar ardýnda tutulmuþ” ve “askerin tekeline býrakýlmýþ olmasýna” baðlýyor.
Af buyurun ama, 1925 yýlýndan sonra memlekette sivil politikacý mý býrakýlmýþtý ki aðzýný açýp konuþacaktý bu konuda? 1945 yýlýndan sonra sivilin eli kolu ekonomiden baþka hangi alanda serbest býrakýldý ki politika oluþsun?
Acaba en baþýnda, 1923 yýlýnda bir federasyon kurulabilir, bunlara bazý haklar verilebilir miydi? Akla bu soru geliyor.
Hayýr. “Ulus-devlet” merkezî olmak zorundaydý. Ayrýca Kürt unsurunun, “federe” bir eyalet oluþturabilecek ne kadrolarý vardý, ne önderleri, ne eðitimi, ne de çapý...
Ya da, en baþýndan, Kürtler’in de Araplar gibi “gitmelerine” izin verecek, baþýmýza bu derdi almayacaktýk! Bu kamburu sýrtýmýza kendi elimizle vurmayacaktýk! Býrakacaktýk onlarý da çok kaþýnan ötekiler gibi Ýngiliz emperyalizminin eline, ne halleri varsa görsünler...
Acaba 16 Mart 1920 günü kapatýlýp daðýtýlan Osmanlý Meclis-i Mebusan’ý, Misak-ý Milli sýnýrlarýný çizerken gerçekçi davranmamýþ mýydý? Beþ hafta sonra toplanan ihtilalci Ankara Meclisi, bu misaký olduðu gibi kabul ederken acele mi etmiþti?
Gazeteci dediðin, savaþ tamtamý çalacaðýna, bu sorularý sormalý...
Bendeniz bu belanýn temellerinin 1908 yýlýnda atýldýðýný düþünürüm. Maçýn kýrýlma noktasý orasýdýr.
Devrim yapan Jöntürkler, asýl o zaman bir federasyona gidebilirlerdi... Çünkü ülkede olumlu, iyimser ve çok liberal bir hava esiyor, herkes imparatorluðun derlenip toplanacaðýna inanýyor, çok bilinen örnekle “imam, papaz ve haham kolkola geziyordu”...
Fakat Ýttihat ve Terakki tam anlamýyla iktidara da gelememiþti, 1913 baþýnda darbe yapana kadar... 1910 yýlýnda Ýtalya Libya’ya saldýrýnca, Ýttihat ve Terakki politikasý birdenbire deðiþti, hem ýrkçýlýða hem diktaya yöneldi. Dikta, zaten “mayasýnda” vardý. Liderleri de, daðýlan imparatorluðun yerine baþka bir imparatorluk kurmayý hayal edecek kadar uçuk bir maceraperestti.
Eh, 1908’de kurulamayan federasyon, 1923’te hiç kurulamazdý tabii.
Böylece, Ermeni ve Rum unsurlarýný ezdik, Yahudi unsurunu korkuttuk ve sindirdik, lakin Kürt unsuruyla baþa çýkmanýn diðerleri kadar kolay olmadýðýný da gördük.
Fakat, DTP milletvekilleri baþta olmak üzere, “ikinci cumhuriyetçiler” de dahil olmak üzere, bugün hiçkimse bir federasyon rüyasý da görmesin! Geçmiþ ola.
Kan ve gözyaþý daha da dökülecektir, sonunda her þey olacaðýna varacaktýr. Varýlan nokta da çok kötü bir nokta olacaktýr.
Diktanýn, baskýnýn, korkunun, kliþenin, sloganýn, cehaletin, tabularýn, devekuþluðunun bedeli ödenecektir. Ýttihatçýlar, politikalarýný deðiþtirmiþ deðiller. Deðiþtiremezler.
Osmanlý Ýmparatorluðu’nu nasýl batýrdýlarsa, korkarým Türkiye Cumhuriyeti’ni de batýracaklar.
Yazýk. Akýlcý ve gerçekçi olunacaktý, olunamadý, bugün hiç olunamaz. Herkes istese, basýn býrakmaz. Öptüm seni Ertuðrul.
www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=96398,10,2